Özgür İrade Var mı Yok mu ?

Felsefe tarihinin en dikkat çekici ve en zorlayıcı birkaç probleminden biri olan özgür irade problemi beyin inceleme tekniklerinin gelişmesiyle birlikte aynı zamanda bilimsel bir problem halini de almış görünüyor. 

Bilimlerin (psikoloji ve sinirbilim) iradenin özgürlüğü ile ilgili söyledikleri pek iç açıcı değilse de sonuçlar tartışmaları bitirici nitelikte değil. Bununla birlikte, bilimsel bulgularla beraber ele alındığında özgür irade düşüncesinin felsefi açmazları daha da çarpıcı bir şekilde kendini gösteriyor.

Eğer iki kere iki dört ediyorsa, her şey matematiksel bir şemaya dayanıyorsa, hür irade ne anlama gelir?” (Dostoyevski)

Felsefedeki anlamıyla özgürlük:
1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî
2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet’’

Psikolojide, özgür iradeye gerçekten sahip olup olmadığımız hakkında bir fikir birliği yoktur —her ne kadar alanımızın çoğu sahip olmadığımızı varsayıyor gibi gözükse de. Freud ve Skinner’in hemfikir oldukları pek fazla şey yoktu fakat hemfikir oldukları şeylerden biri, insan davranışının kişinin içindeki ya da dışındaki etkiler tarafından belirlendiğiydi. Freud, davranışın nedenleri olarak bilinçaltı çatışmalardan, Skinner ise çevresel olasılıklardan bahsetmiştir. Fakat her ne olursa olsun karar verirken özgür irade var mı yok mu?

Özgür irade ile kastedilen nedir? Özgür irade, insanın önündeki yollardan birini seçmesi demektir. Kimileri, özgür iradeyi ve özgürlüğü, ‘her istediğini yapma özgürlüğü’ olarak algılar. Oysa insanların istemleri, içinde yaşadıkları toplum tarafından dayatıldığından, özgürlük verili toplumun dayattığı istemleri yerine getirmek değildir. Üstelik insan, her istediğini yapabilir mi?  Kant, nesnel koşulları dikkate almadan, insanın her istediğini yapacağını düşünmesini Keyfi Özgürlük olarak değerlendirmişti.

Özgür İradenin ilk istemi, kendi varoluşunun temelini oluşturan zorunlu olanı aşarak özgürlük alanına geçmek ve özgürlüğü geliştirmektir. Çünkü özgür irade, özünde, zorunlu olan bir şeyden kurtulmaya çalışmak demektir. Özgürlük, determinist koşulların aşılmasını gerektirir; çünkü her özgür irade, genel olarak bir amacı gerektirir. Ama amacını gerçekleştiren insan belirli bir koşulda, belirli bir çevrede, belirli bir ortamda faaliyet gösteren biridir. Bir şeyi değiştirmek istemek, değiştirilmesi gereken determinist bir şeyin varlığını gerektirir. Eğer özgürlük, determinist olan bir şeyi değiştiremeyecekse, gerçek özgürlük sayılmaz.

Hegel açısından, bireyin hem kendisine karşı hem de topluma karşı görevlerini yerine getirmesi zorunludur. Dolayısıyla Hegel’in özgürlük anlayışı, etik olan ile politik olanın sentezine dayanır. Antikçağda bilim ve felsefe birbirinden ayrılmadığı gibi, etik ve politika birbirinden ayrılmazdı. Bunun sonucu olarak hem bilimsel açıdan ‘doğru’ ile etik açıdan ‘iyi’ olan birlikte alınıyordu. Hegel, yeni koşulları dikkate alarak, ‘doğru’ ve ‘iyi’ olanın sentezini yapmaya çalışır. Hegel açısından özgürlük, ‘doğru’ ile ‘iyi’ olanın sentezidir; Hegel’e göre, bireyin gerçek özgürlüğü, ancak akılcı ve dayanışmacı bir toplum içinde mümkündür.

Dolayısıyla, nesnel koşullar, özgür iradeler tarafında değiştirilirse, özgürlük gelişecektir. Hegel felsefesi, birey ile toplum arasında bir sentez yapmaya çalışır. Bir yandan Kant’ın soyut ve bireyci etiğini eleştirirken diğer yandan burjuva toplumunda bireylerin kendi özel çıkarlarını toplumun çıkarlarının karşısına çıkarmayı eleştirmiştir. Hegel, bireye değil, topluma öncelik tanıyan bir bakış açısından hareket ederek, özgürlük anlayışını geliştirmiştir. Çünkü Hegel açısından, eğer bireysel özgürlük, insanın toplumsallığı ile uzlaştırılamazsa, yani bütün toplumun özgürleşmesine götüremezse, bu bireysel özgürlük gerçek bir özgürlük değildir.

Hegel ile Kant arasındaki önemli bir ayrım şudur: Kant, felsefeyi doğa bilimlerinin hizmetinde olmayı önerirken; Hegel, felsefenin doğa bilimlerine yön vermesinden yanadır.

Mr. Puppet’ a göre ise insan yaptığı eylemlerinden sorumlu tutulmamalıdır, çünkü kontrolünün ötesindeki güçler, davranışının üretiminde baskın bir rol oynamıştır… Evrenin 10.000 yıl önceki durumunun, fizik yasalarının ve rastgele kuantum mekaniği olaylarının sonuçlarının, kendi eylemlerimiz de dahil olmak üzere günümüzde olan her şeyi belirlemeye yeterli olduğundan şüphe etmek için çok az nedenimiz var. Bunların hepsi açıkça kontrolümüz dışında. Gerçek anlamda hepimiz birer kuklayız. Genlerin ve çevrenin birleşik etkileri, tüm eylemlerimizi belirler

Bilimsel kanıtlar ve felsefi argümanlar hep bir ağızdan özgür iradenin aleyhinde tanıklık ediyor görünmektedir. Bir irademiz olduğuna, eylemlerimizi irade ettiğimize şüphe yoktur ancak Özgür iradenin var olmadığı fakat öyleymiş gibi yaşanılması, ölümün var olduğu fakat hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanılmasına benzetilebilir. Ölümlü varlıklar olduğumuzun farkındayız ancak gerçek bir ölümle karşılaşmadığımız veya bir yakınımız vefat etmediği sürece genellikle ölüm pek aklımıza gelmez. Aynı durum pekâlâ özgür irade için de geçerli olabilir. Nasıl kişiler olduğumuz bize bağlı değildir, öyle ki özgür iradenin bir yanılsama olduğu gibi hayatlarımız için son derece önem arz eden bir bilgiye sahip olduğumuzda dahi olduğumuz kişiyi değiştiremiyor, bu bilgiyi hiç edinmemiş gibi yaşamaya devam ediyoruz.

Sonuç olarak; Özgür irade işin içinde olsa da, olmasa da, bir suçlu suçludur, bir suçsuz da suçsuzdur. Eğer ki kararlarımız özgür değilse bile, bugüne kadar suç işlemeyen ve işleyen milyonlarca insan vardır. Dolayısıyla özgür iradenin olmadığı anlaşılacak olsa bile, elbette normal yaşantımıza devam edeceğiz. “Özgür iradeye sahip değilim, bilim bunu söylüyor, dolayısıyla suçlu değilim.” demek hiçbir zaman bir mahkeme için geçerli ve yeterli bir sebep olmayacaktır. Çünkü aynı şekilde, yargıcın tek demesi gereken şudur: “Öyleyse ben de seni suçlu bulmak konusunda özgür iradeye sahip değilim, bilim bunu söylüyor, üzgünüm.” der.

Ne olursa olsun, beynimizle ilgili bütün gerçekleri ortaya koymakla mükellefiz, bilimin görevi budur. Bu gerçekler canımızı acıtabilir, tüm sistemlerimizi alt üst edebilir. Bilimin durdurulması veya reddedilmesi için geçerli ve yeterli sebepler değildir.

Biz hiçbir şey bilemeyiz. Doğru ancak gerçeğin derinliğinde bulunabilir.” (Demokritos)

yazının devamı  gelecek…

Gerçek ne olursa olsun, hayatta kalın ve yaşamaya devam edin…

(7 Ocak 2023)

Yorum yaz